3 Kasım 2010 Çarşamba

... anestezik rüyalar!




istiklal caddesi'nde bulunan konsolosluklardan birinin yanında uzun ve lacivert bir bina vardı. binanın ikinci katının dış duvarları yoktu. o kat bir sahneydi. istiklal caddesi'nde durup o sahneyi izlemek, o sahnede çalan müziği dinlemek, ona eşlik etmek için toplanacak olan insanlar için açılmıştı. ve şu anda da, gecenin bir köründe orada prova yapılıyordu. istiklal caddesi bomboştu. bense caddenin diğer ucundan binanın ihtişamına bakıyordum. 


yavaş yavaş binaya doğru yaklaşamaya başladım. kapısının penceresinden içeri baktığımda kırmızı ve mavi ışıklar gördüm. içeride bir takım insanlar vardı. yerde yatan, gülerek gezen, masada oturup içkisini içen... sanki herkes sarhoş, herkes akşamdan kalmaydı, hatta uyuşturucunun bad triplerinde yüzüyorlardı. arkada çalan müzik ise benden başka kimsenin umrunda değildi.


kendimi istiklal caddesi'ndeki bu binada bulmadan önce geldiğim bir yer vardı. yani orada buraya gelmiştim. birileri beklemem gerektiğini söylemişti de, o yüzden buralara gelmiştim. benim gibi bekleyen biri daha vardı. hayal meyal hatırlıyordum. esmer, sakallı, genç bir çocuk. ben çıkmadan önce kapıda hüzünlü gözlerle bekliyordu. geri dönüp oraya bakmam gerekiyordu. bu arada kulağımda bir sürü insanın sesi vardı. her ses farklı bir şey anlatıyordu. ama bana anlatıyorlardı. bense onları görmüyordum. sadece seslerini duyuyordum.

yürümeye başladım. bir avluya geldim. beyaz bir ışık vardı. güneş ışığı da değil, yapay bir ışık da değildi ama beyaz bir ışıktı, eminim. bütün avluyu aydınlatmıştı. avlunun etrafında kapıları bahçenin içindeki küçük patikaya açılan odalar vardı. patikanın başında o genci gördüm. bana aynı ifade ile bakıyordu. umutsuz ve mutsuzdu. sanki derdini bir türlü anlatamıyormuş gibi bir hali vardı. onu geçtim. ikinci odanın penceresinden içeri baktım. odada bir sürü insan vardı. sanki bir sınıf gibiydi. birisi onlara bir şeyler anlatıyor gibi ama bir yandan da karmaşanın ortasındaymış gibi. başımı öne eğip geri çekildim. odaya girmem için odanın boşalmış olması gerekiyordu. 


gence doğru yürüdüm. neden geri döndüğümü sordu. sınıfın dolu olduğunu söyledim. bana şaşırmış gözlerle baktı. nasıl yani emin misin dedi. aldı kolumdan beni pencereye tekrar götürdü. o odada kimse yok, görmüyor musun dedi. 


o anda her şey aydınlandı. gördüğüm insanlar, duyduğum sesler şizofrenik bir ruhun üretmiş olduğu ürünlerden başka bir şey değildi. genç bunu anlamamı bekliyordu. anladığım anda da sınıf boşaldı. beyaz ışık büyüyerek gözleri kamaştırdı ve yok oldu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara