... renkli hayallerim var!
yazmış mesela.
yaz olmazsa hayalimin bir anlamı olmaz.
hem kış renkli de değil.
gerçi kışın renkleri de güzeller ama yazın renkleri "renkli".
yazmış mesela.
yüksek tavanlı, pencereleri tavandan yere kadar, duvarları kırmızı tuğlalı evimin salonundayım. yerler parke. ama eskiler biraz. yürürken ses çıkartıyorlar. olsun ben yine de seviyorum o sesi. bugün haftasonu. her yer çok kalabalık olsa gerek. zira bu havada tam tersi olması da beklenemez. giyiniyorum. hayır bugün ayakkabı giymek yok. bugün patenlerimle sahile gidicem. ama o zaman sörf tahtamı nasıl götürürüm bilemiyorum. o zaman bugün sörf yok. bugün patenlerimle sahilde dolaşmak istiyorum. bugün arabalardan uzak olmak, denizi görüp koklamak istiyorum. hem meydanda pazar da kurulmuştur. bir kaç bir şey alabilirim.
sahil çok uzakta değil. hızlıca kayıyorum. özgürlük bu olsa gerek. resmen süzülüyorum. yorulmuşum ama o kadar tatlı bir yorgunluk ki, kaldırım kenarına oturuyorum. sigaramı yakıyorum. deniz karşımda pırıl pırıl ve sakin. bugün istesem de sörf yapamazmışım zaten. otururken bir arkadaşım geliyor yanıma. akşamki oyundan söz ediyoruz. kesinlikle kaçırmayacağımı söylüyorum. öncesinde hep beraber yemek yeriz, yemekte diğer arkadaşımızın yazmış olduğu kitap hakkında fikirlerimizi paylaşırız. kitapla ilgili konuşulacak o kadar çok şey var ki zaten. hem kitabı da geçtim, konuşulacak olan o kitabın onu nasıl mutlu ettiği.
akşamımızı da planladıktan sonra arkadaşım yanımdan ayrılıyor zira provalara yetişmesi gerek. ben de sigaramı bitirerek meydana doğru kaymaya devam ediyorum. pazar çoktan kurulmuş, etraf çok kalabalık. çocuklarını gezdiren aileler, yalnızlar, sevgililer, yaşlılar. herkes orada. herkes o günün huzurunu içlerine çekiyor.
az sonra sahilden gelen tanıdık bir müzik dikkatimi çekiyor. ona doğru gitmeye başlıyorum. kitabı yazan arkadaşım ve erkek arkadaşını görüyorum. beraber gitar çalıyorlar. etrafları kalabalık. muhteşem sesimle eşlik etmeyi teklif ediyorum ama tabi ki reddediyorlar. çok kötü bir sesim var. onları başbaşa ve hayranlarıyla bırakıyorum ve ilerlemeye devam ediyorum. nefes alıyorum. gülümsüyorum.
akşama daha çok var. bir şeyler yapmak zorunda değilim ama eve giresim de yok.
pazarda bir sahaf görüyorum. sakalları bembeyaz ve upuzun bir amca başında. kitapları incelemeye başlıyorum. içlerinden birini beğenip cebime sıkıştırıyorum. yola devam. sahil bitmek bilmiyor. olabildiğince uzaklara gitmek istiyorum. daha sakin bir yerler bulabilirim diye düşünüyorum.
tam o sırada telefonum çalıyor. çocukluk arkadaşım. beni erkek arkadaşıyla yaşadığı evde kahve içmeye davet ediyor. diğerleri de geliyormuş. seviniyorum. ne zamandır görüşemiyorduk. ikisi de kendilerini akademik hayata adamışlardı. yapmaları gereken çok iş vardı ve şu anda özgürdüler. tıpkı benim gibi.
aslında sakin bir kafede kitabımı okuyup çayımı içmek istiyordum ama oraya gidiyorum. hem daha akşama çok var. oraya gittiğimde beni bekleyen asıl süpriz uzaklarda olan arkadaşımızın ziyarete gelmiş olmasıydı. soğuk bir ülkeden sımsıcak bir ülkeye. hasret gidermek böyle bir şey olsa gerek. çok mutluyum.
güzel bir akşamüstünden sonra artık akşamki programa hazırlanmam gerekiyor. yanlarından ayrılıyorum. eve döndüğümde ilk iş ertesi günkü bisiklet programımız için arkadaşımı aramak. onun unutmayacağını bilmeme rağmen teyid etmek için arıyorum. o da benim gibi sabırsızlanıyormuş.
hazırlanıp ve evden çıkıyorum. her zaman yemek yediğimiz o küçük lokantaya gidiyorum. arkadaşlarım öğlenki müzik ziyafetinden sonra çok keyifliler. üzerine kitabı hakkında yaptığımız yorumlar da eklenince mutluluğu bir kat daha artıyor. kitabı ile ilgili olarak küçük bir kaç kitapçıda tanıtım, okuma günü gibi şeyler organize edebileceğimizi söylüyorum. o bunu çoktan halletmiş.
sıra oyuna geldi. sevgili oyuncumuz oyun için erken ayrıldı yanımızdan. onu çok heyecanlandırmamak için aramıyoruz. hemen salona gidiyoruz. salon tıklım tıklım ama bizim yerlerimiz çoktan hazır. oyun başlıyor. büyük bir gururla arkadaşımızı izliyoruz. oyunun sonunda kopan alkışlar da onu çok mutlu ediyor. bunu kutlamamız gerekiyordu. şaraplarımızı alıp sahile gidiyoruz. içiyoruz, içiyoruz, içiyoruz.
ertesi gün erken kalkıyorum. telefon çalmaya başladığında gözlerim açık ama ben hala uyuyorum. arkadaşım bisikletiyle aşağıda bekliyor. bisikletimi kaptığım gibi aşağı iniyorum ve yola çıkıyoruz. ben ormana gitmek istiyorum, o ise yeni yerler keşfetmek istiyor. elinde bir yerlerden bulduğu bir harita var. canı biraz macera istiyor. ben de reddedemiyorum. akşama kadar şehrin hiç bilmediğimiz yerlerinde dolaşıyoruz. o kadar keyifli ve mutlu bir gün ki keşke fotoğraf makinamı da getirseydim diyorum. akşamüstüne doğru eve döndüğümüzde bugünün ancak bir şekilde tam olarak bitebileceğini düşünüyorum. ama ilk olarak sörf arkadaşımı aramam gerekiyor. telefona sarılıyorum. evde sıkılıyor. arabanın arkasına sörf tahtamı koyduğum gibi yola çıkıyorum, arkadaşımı alıyorum. güneş batmak üzereyken sahile varıyoruz ve kendimizi denize atıyoruz. dalgalarla boğuşuyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz. üzerimize keyifli bir yorgunluk çöküyor. artık eve gitme vakti geldi.
eve döndüğümde yüzüm gülüyor. kapıyı açtığım anda telefon çalmaya başlıyor. uzaklarda yaşayan evli arkadaşlarımızdan muhteşem bir haber geliyor. işte o an bugün ancak böyle güzel bitebilirdi diyorum kendi kendime.
Labirentler
13 yıl önce
ağlattın beni.
YanıtlaSilağlama kıyamam
YanıtlaSilaçıp açıp okuyasım geliyo.
YanıtlaSilhayal falan güzel şeyler tabi ama keşke bi de gerçek olsa!
:) burada yazdığım hiçbişey imkansız değil, böyle hayatlar yaşanıyor. bir gün bakmışsın biz de yaşamışız, kim bilir.
YanıtlaSil