10 Kasım 2011 Perşembe

... Saint!

Son zamanlarda hayatında gerçekleşen radikal degisiklikler kendisini kocaman bir okul kasabasında bulmasına neden olmuştu. Bu kasaba, okullardan olusan bir site gibiydi. Sadece çeşit çeşit okullar vardi. Her birinin binası bir tarihi ederdi. Her bir bina bir malikane, bir kilise, bir şato gibiydi. Eski tas binalar her yeri sarmış, her adımda hayranlık uyandıran görkemli bir kasabayı oluşturmuştu. O ise, bütün bunların ortasında tek basına dikiliyordu.
Gideceği yeri biliyordu, gitmek istemiyordu ama gitmek zorundaydi. Kasabanın sokaklarında adımlarını atarken binalar bütün kasvetleri ile üzerine doğru geliyorlardı. O ise adımlarını atmakta zorlanıyordu. Üzerinde eski okulunun kravatı forması ile ruhu yerlerde surunerek ilerlemeye çalışıyordu. Sonunda içeri girmesi gereken binanın önüne geldiginde "herhalde bu en kötüsü" diye düşündü. Etrafını saran bir sürü kosusturan kızı görünce daha da rahatsız oldu ama uzun bir bekleyisten ve binaları inceledikten sonra, etraf da biraz olsun sakinlesince içeri girdi. Bu bir kız okuluydu. Bunu daha önce tahmin etmesi gerekirdi. Kötü bakışı öğretmenlerin yanından geçip ilerlemeye çalışırken ve kızlar ona çarpıp dururken birden büyük bir dogallikla durdu ve çıkışa yöneldi. O kadar normal bir sekilde çıkışa doğru yürüyordu ki onun yabancılığı, onun bu gitme arzusu kimseye garip gelmedi. Yürüdü, yürüdü ve yürüdü...
Neden sonra dışarıda kendini birden bir kız grubunun tam ortasında buldu. Bu kızların hepsi teker teker ona bakıyordu ve içlerindeki nefreti gözlerinden ona aktariyorlardi. Kendisini zor tutuyordu. O da onlara gözdağı veriyordu. Yeni olmanın acısını böyle çekmek istemiyordu. Ancak bir süre sonra kizlarin elebaşı ona saldırınca yapacak birşeyin olmadıgını düşündü ve kendini savundu ama kızı biraz fazla hirpaladi. Bu ona okulda ilk günden büyük bir un ve dokunulmazlık getirecekti ama o zaten burada olmak istemiyordu.
Okulun sınırlarından içeri adım attıgı andan itibaren onu takip eden biri vardi. Onun hiç farkında olmadıgı biri. Aslında bu kadar kadının icinde ilk anda dikkati çeken, bütün ogrencilerin hayran olduğu adamı görmemek imkansizdi. Bu adam herkesle cok iyi anlaşır, bütün kızları koruyup kollarda. Biz Aziz, bir melek gibi.
Kızla olan atışmanın sonunda zaten olmak istemediği bu saçma sapan yerde durmasının mümkün olmadıgını düşünerek tekrar dönüş yoluna gecti. Yine her hareketi o kadar doğaldı ki kimsenin gözüne okuldan kaçan bir kızmış gibi gözükmedi. Normal bir hızda yürürken yola çıkmadan önce göz göze geldigi Aziz'in arkasından geldigini fark etti ve adımlarını hızlandırdı. Eski okulunda atletizm takımında olmasının avantajlarını kullanıyordu. Okulda kimse onu geçememişti, burada bu aziz de onu yakalayamazdi. Büyük bir hızla koşarken kendini birden bir mezarlıkta buldu. Arkasındaki aziz'de birden bir motor belirmişti. O en küçük motorlardan. Aziz'in Nereden ve ne zaman bulup da bindiğini anlayamadığı motordan kaçmak için mezarliktaki en kuytu köşelerden, em dar yollardan gecti. Ancak nasıl oluyorsa motor sürekli daha yakınında oluyordu. Artık nefesi kesilmeye başlamıştı ki kendini büyük bir boşlukta buldu. Karşısında da motoru üzerinde Aziz duruyordu. Artık kaçacak yerinin kalmadığını anladığında yere çöktü ve ağladı, ağladı, ağladı. Aziz yanına geldi, onu kollarının arasına aldı ve sarıldı, sarıldı, sarıldı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara