30 Eylül 2011 Cuma

... eylül akşamı!

böyle uzaktan bakarsın, bakarsın da hiç bir şey hissetmezsin de hissetmek istersin
sonra hissettiğin zamanları hatırlarsın da son an geçer gözlerinin önünden
herşey akmaya devam eder de sen orada, dışarıda durmaya devam edersin
de birden hissetmek istemezsin de göz göze geldiğin küçük bir an olur ve anlarsın 
anlarsın ki artık zaman geçmiş, bakışlar değişmiş, kalpler yavaş yavaş küçülüp gitmiş
artık kaybetmişsin.

16 Eylül 2011 Cuma

... inside it all feels the same!

sakin ve huzurlu masmavi denizin ortasındaki büyük bir yelkenliydi. 
yelkenlerin indirmiş suyun üzerinde süzülüyordu.
cennet diye tarif ettikleri şeye benziyordu. gerçekten cennet miydi bilinmez.
geri dönüş zamanı geldiğinde o sakinlik kendini büyük bir huzursuzluğa bıraktı. 
tedirginlik yaratan bir rüzgar vardı. ama yine de umutsuzluk yoktu.
yelkenler açıldı, dönüş başladı. 
açık denizden kıyı ilk görüldüğünde bir şeylerin ters gitmeye başlayacığı anlaşılıyordu. 
koydan içeri girerken karanlık basmıştı. oysa ki açık denizde gündüzdü.
karanlık koy belirli aralıklarla aydınlanıyordu. aydınlanıyor, patlıyor. aydınlanıyor, patlıyor.
korku hakim olmaya başlamıştı. panik yelkenlinin üzerindeydi.
açılan yelkenler rüzgarın yardımıyla tekneyi büyük bir hıza ulaştırdı. kontrol edilemez bir hızla koyun içine sürükleniyordu.
koydan içeri girdiği anda büyük bir fırtınanın içinde düştü. durmak imkansızdı. 
emin bir kontrol olsa da ölüm yaklaşıyordu. hissedilen buydu. ölüm.
koydan içeri girdikten sonra kıyıya doğru büyük bir hızla giderken sert bir manevra yaptı. 
sanki deniz ile kara arasında büyük bir şelale vardı ve o şelale yeni bir denize açılıyordu. 
sakin, duru ve huzurlu bir denize.
teknenin manevra yapması ile birlikte düşüş başladı. bir uçurumdan başaşağı düşer gibi bir düşüş. 
son oradaydı ve gittikçe yaklaşıyordu. çarpışma ölümü getirecekti.
gözler açılmıştı. kapatmak mümkün değildi. 
düşüş yavaştı ama aynı zamanda hızlıydı da.
nefesler tutuldu. büyük bir huzura erecekmiş gibi nefes alındı ve o nefes tutuldu. 
huzur çok yakındaydı ama ölüm de çok yakındaydı. hangisinin karşılayacağı bilinmiyordu. 
çarpışma anında müthiş bir mutluluk vardı. bitmiş miydi? yoksa yeni mi başlıyordu?
tekne suya tekrar yerleştiğinde heyecan devam ediyordu ama herşey daha bir yolundaydı sanki. ufak tefek çarpışmalar yaşandı. orada sessiz sakin duran tekneler, bu beklenmedik çarpışmayı sakin karşıladılar. 
panik yoktu artık. 
bir süre sonra kendine gelen duygular yaşamaya devam etmelerine rağmen huzuru bulamadan durgun sularda kaybolanları aradılar ve ölümden uzakta ama korkuyla gözlerini açtılar.

12 Eylül 2011 Pazartesi

...

bütün bir geceyi
uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri,
bir nefeste anlatamazsın.
önce içine atarsın,
sonra mı? sonra susarsın.

murathan mungan

10 Eylül 2011 Cumartesi

... ian moone!

hayallerimle yaşıyorum. kendi kendime kaldığım her an hayal kuruyorum ve gerçekleşmeyeceklerini biliyorum. gerçekleşmeleri için bir şey de yapmıyorum ama zaten belki de gerçekleşmelerini de istemiyorum. kendi kendime sürekli acı veriyorum. "her şeyi içimde yaşıyorum". ne istediğimi bilmiyorum. yalnızlığımı kendim yaratıyorum. 
dertleşmek güzel geldi. hiçbir şeyi çözmedi ama iyi geldi.
dertlşemeyi de hayal etmiştim. sahilde, çimenlerin üstünde gözlerimden yaşlar gele gele - ki bu noktada bunun olacağına o kadar eminim ki - anlatıyorum. anlatmak, konuşmak istiyorum. beni anlayacağından değil ama - ki bir noktaya kadar da anlar - sadece onunla konuşmak istediğimden, onun beni gülümsetebileceğini bildiğimden. 
bütün bu zaman onun ağzına sıçan insanken bunları beklemek ne kadar, ne kadar bencilce. ne kadar sömürgeci. bok gibiyim! 
belki de bu yüzden içimde yaşıyorum. belki de hak etmediğim için hayalini kurmakla kalıyorum. 
beynim patlamak üzere. 
hayaller kuruyorum. güzel hayaller. sonra kızıyorum. onunla ilgili kızdığım, sevmediğim şeyler geliyor aklıma. kızıyorum. ona kızıyorum, kendime kızıyorum. 
"ben olsam seninle konuşmazdım". 
belki de ben de!

Bu Blogda Ara