20 Ocak 2010 Çarşamba

... üşüyorum!

kız bana bir şeyler anlatıyor, gösteriyordu. ben de büyük bir heyecan ve merakla onu takip ediyordum.

birden gözüm kızın arkasındaki pencereden dışarıya takıldı. gözlerim açık pencerenin ötesindeki yere doğru sürüklenmeye başladı. çok yavaş. sanki bir kameraydı gözlerim ve kamera gördüğü şeyi daha iyi görüntülemek için yaklaşıyordu.

birden kendimi bir vadinin ortasında buldum. etrafım kahverengiydi, her yer kahverengiydi. yerler çamurdu, balçıktı ve kahverengiydi. arabalar, insanlar bu balçığın içinden gidiyorlardı ama çok da mutluydular. herkes çamura batarak, kayarak vadiyi geziyordu. sanki çok önemli bir yermiş gibi, hayranlıkla etraflarını izliyorlar, birbirlerine kesinlikle dikkat etmiyorlar ve birbirleriyle ilgilenmiyorlardı. sanki herkes belli bir uyuşturucunun etkisindeymişçesine aynı hareketlerle ilerliyordu.

ben yanımdakileri izliyordum. kendi aralarında küçüğe bir şeyler anlatıyorlardı. herkes bir şey öğrendiğine, öğrettiğine çok memnundu. zaten prototip halinde mutlu oldukları için gerisi çok da önemli değildi.

yanımızdan bir araba geçti. ayakkabılarımızın çamurda bıraktığı izlere lastik izleri eklendi. büyük, kocaman lastik izleri. sanırım oldukça büyük bir arabaydı. çok dikkat etmemiştim. yerdeki lastik izlerini incelerken çok büyük, korkunç bir ses bütün vadiyi inletti. nasıl bir sesti tam bilemiyorum ama sanki çok yüksek bir yerden çok ağır bir şey düşmüş gibiydi. sanırım. bilmiyorum.

kimse tepki göstermedi. ama kimse. başımı kaldırdım ve yanımdaki adama baktım. adam kafasını kaldırdı ve gözleriyle kadını aradı. bulamadı. araba uzaklarda bir su birikintisinin yakınlarındaydı. uzağı çok iyi görmesine rağmen kadını göremiyordu.

birden arabanın yanında belirdi kamera. bir arabaya bir de altında kalmış kadına bakıyordu. uzaklardan koşarak gelen adam vardı. onun dışında herkes duruyordu. her şey aynı rutinde devam ediyordu. her şey kahverengiydi. her şey çamurdu.

adam geldiğinde ve kadını kucağına alıp arabanın altından çekip aldığında kamera gözyaşlarına yakından bakıyordu. sonra yavaşça kadını süzerek ayaklarına geldi. ayakları çıplaktı. biraz daha dikkatle baktığında, aslında dikkatle bakmasına gerek yoktu, sadece gördüğüne inanamıyordu, ayak tabanının enine baştan sona kesildiğini, topuğunun yakınında kocaman bir delik olduğunu ve oradan kanlar aktığını gördü. kahverengiden farklı tek renk kırmızıydı.

şimdi kalbim hızlı hızlı atıyordu. yorgandan dışarı çıkmış olan sol bacağım üşüyordu. tıpkı kadınınki gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara