8 Şubat 2010 Pazartesi

... susmak ve konuşmak arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerek!

bunu buraya yazmanın hiç bir anlamı yok aslında ama...

bir sırrın varsa eğer ya da birisinden bir şey saklıyorsan, susacaksın. senden başka kimse bilmeyecek. başkasıyla paylaştığın anda eninde sonunda o şey sakladığın insana geliyor. hadi tutamadın kendini de birisine söyledin diyelim, o zaman da tek bir insana söyle ya da ağzı sıkı birisine söyle. yok eğer ortamdaki en dedikoducu insana söylersen ya da birden fazla insana söylersen, o sır yine dönüp dolaşıp sakladığın insanın kulağına gider. 

iki kişinin bildiği sır, sır değildir.

herkes hata yapabilir, hata yapıyoruz da zaten. bu insan doğasının ayrılmaz bir parçası. benim de olduğu gibi başkalarının da hataları var. bana karşı yapılan, benim başkalarına karşı yaptığım hatalar. bilerek ya da bilmeden. bu noktada sanırım farkındalık, vicdan ve kendine saygı önemli bir roldeler. kendine saygı duymuyorsan, kimseye saygı duymuyorsun demektir. o yüzden etik kavramı da yoktur. o yüzden değerler de yoktur. dolayısıyla hatalar vardır. 

benim hatam güvenmek ve tepki vermemek oldu. daha doğrusu geç tepki vermek. belki de umursamadığım için böyleydi. hatta evet umursamıyordum. ama görüyorum ki başkaları da umursamıyor, hatalarından ders çıkarıp, onlardan pişmanlık duymuyor. hatta böyle düşündüğünü zarar verdiği insanın gözünün içine baka baka da söyleyebiliyor. sonra tepki vermekte gecikince işte üste çıkıp, umursamıyormuş gibi yapıyor. sanki yüzüne vurulan hatanın kendisininki olmadığını düşünüyor. 

ama önemli olan aslında hatanın kendisi değil. hata yapıldığının fark edilmesinden sonra yapılan hareketler ve alınan kararlar. bir insanın sizi affedip affetmemesi de belki de bu noktada yatıyor, kim bilir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara