28 Şubat 2011 Pazartesi

... ile!

"- Şimdi, hiç durmayacak gibi süren bir yağmur yağıyor - s e n i  d ü ş ü n ü y o r u m.
[-] - 
Sen b e n i m  d ü ş ü n d ü ğ ü m s ü n... 
- Keşke gerçek olabilseydin; o l a m a d ı n - ne yazık ki..."

""Sen yaralısın - ben de senin yaralarını saracak durumda değilim galiba" dedim."

"Yepyeni bir başlangıçtı, senin ile birlikte yaşamak istediğim, yaşamaya giriştiğim - yepyeni ve e n  baştan.- 
Şimdi, bu hayalın ne denli olanaksız olduğunu kavrıyorum, yavaş yavaş (öteki, evet, "paldır küldür"dü!) - kişi geçirdiği koskocaman yaşamın yükünü omuzundan atıp, nasıl "yepyeni", "en baştan" başlasın ki yaşama : sanki "yeniden doğarak" - b u n u istedim ben; olacağı yoktu - zaten (nitekim) olmadı da...
O l a b i l i r miydi? - Bilmiyorum! Ben, hazır olduğumu söylüyorum; ama bundan da tam emin değilim - a r t ı k...
"Sen hızlandırdın" demiştin bana - ben de "Sen yaaşlattın" desem, şimdi; bunun "olsaydı, olurdu" türünden sonucu ne olur, bilmiyorum : sen de aynı hızı tuttursaydın, tutturmak isteseydin - ne olurdu? - - olur muydu?!: H i ç bilmiyorum... 
Olmadı..."

"O ta önceki yerleşik acı artık katılaştı, kalıcı bir ur haline geldi : onunla d a birlikte yaşamayı, onu da katlanmayı öğrenirim herhalde - olmazsa da, olmaz, zaten!... 
En değerli hayalimdin sen, [-] : k e n d i n i  y ı k t ı n!...
-Elden çıkarmak istemediğin gerçekler vardı, herhalde : bir yarım-yamalak felsefecinin hayali lmak ise, istemedin. Oysa, onun, yaşamında bir kez olsun gerçekleştirdiği, gerçek hale getirebildiği tek hayali olabilirdin - hatta, sanıyorum, b u n u istiyordun da... Hayalden gerçekliğe giden yoldaki adımı atmadın - "Kaçtım" dedin... 
İşte : k a ç t ı ğ ı n  k e n d i n d i - belki de, benim gerçekleşen hayalim olabilseydin, kendi en yoğun gerçekliğin de olabilirdin...
Kim bilir, artık - geçti..."
"[-],
benim içinden çıkmaya (hala) çalıştığım, bir ölçüye kadar (da) becerdiğim, toplumsal çerçevenin kurallarına göre davrandın, hala da öyle yapıyorsun. Sana s ö y l e d i k l e r i m i kavrayıp hesaba katacak yerde, benim yaşamımdaki yerini, ikimizin öteki ilişkilerinden oluşan bir çerçeve içinde görüp bu çerçeveye göre davranıyorsun. Oysa benim istediğim (hep anlatmaya çalıştım bunu sana), saf bir ilişkiydi - ö t e k i l e r i dışarıda tutmak da e l i m i z d e y d i: Hem de herhangi bir şeye i h a n e t etmeden...
[...]
Beni yalnızca b e n olarak yaşamında bana gerçekten ait olabilecek bir yere oturtamadın, oturtmadın - belki, oturtmak istemedin. Benim senin için aynı şeyi yapmaya çalışmamın karşısında da hep başka ilişkiler çıkardın - benimkileri de, kendininkileri de...
(İlişkimiz bir hayli yol almış, birçok şey açıklık kazanmışken, birgün - hatırlıyor musun?- "Benden ne istiyorsun?" gibi saçma bir soru bile sorabildin...)
Gerçekten de: Acaba bugün de anlamış, kavramış durumda mısın, senden "ne istediği"mi?... - Benim için (artık, "o zamanlar" demek zorundayım) nasıl bir d ü ş anlamı taşıdığını; nasıl bir yepyeni o l a n a k olduğunu, nasıl özgür bir g e r ç e k olabileceğini?...
O l a b i l m e k... - Olabilemedin, koyu parıltılı gözlü sevgilim benim...-
Ben v a r d ı m; sen, kendini y o k etmeyi seçtin.
[...]
[...] : işte, ben hala v a r ı m; bütün acıları ölçüp biçip tartarak - sense, kayan bir yıldız gibi hızla uzaklaşıyor; son anda da dönüp bir göz kırpıyorsun, yalnızca..."

Oruç Aruoba

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara